Müsilajın, denize karışan azot ve fosfor gibi kirleticiler ile durağan su koşulları ve artan sıcaklıklar nedeniyle oluştuğunu söyleyen Sarı, özellikle derin deşarj sistemlerinin ve Ergene Nehri’nden gelen arıtılamamış suların durumu daha da kötüleştirdiğini ifade etti. Sarı, sanayi atıklarının denetlenmesi, ileri biyolojik arıtma sistemlerinin aktif hale getirilmesi ve denize çamur dökümüne son verilmesi gerektiğini vurguladı.
Ayrıca ulusal kampanyalarla farkındalık artırılmalı ve balıkçılık gibi sektörler desteklenmeli. Marmara Denizi’ni kurtarmanın yalnızca ekosistem için değil, milyonlarca insanın geleceği için kritik olduğunu belirten Sarı, merkezi ve yerel yönetimlerin, sivil toplum kuruluşlarının ve bireylerin işbirliği yapmasının zorunlu olduğunu söyledi.
Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Sarı şu açıklamalarda bulundu: “Denizle kurduğumuz yanlış ilişkinin sonucu olarak tekrar ortaya çıkan müsilaj, hepimizi telaşlandırması gerekiyor. Ama 23 Ekim’den beri yapılan tüm uyarılara rağmen çok fazla telaşlandığımızı ne yazık ki söyleyemeyiz. 2021 yılında müsilaj ortaya çıktığında bilim kurulu oluşturuldu, koordinasyon kurulu oluşturuldu. Çok geniş katılımlı katkılarla ortaya çıkan bir Marmara Denizi Koruma Eylem Planı hazırlandı, 22 eylemden oluşan. Bilim kurulunun oluşturduğu ana çerçeveye uygun olarak bir stratejik plan hazırlandı ve bunların hepsi uygulamaya aktarıldı.
Hedefimiz neydi. Müsilajsız Marmara’ya ulaşmak. Ne yazık ki 23 Ekim 2024 tarihinde müsilaj yeniden ortaya çıktı. Bu yaptıklarımız kıymetli, değerli ama anlaşılıyor ki yeterli olmamış. “Müsilaj yeniden ortaya çıktı” dediğimiz zaman merkezi yönetim ve yerel yönetimler çok hızlı bir şekilde inanılmaz rakamlarla cevap vermeye başlıyorlar. “Bu kadar denetimi yaptık, bu kadar arıtma yaptık, bu kadar masraf ettik” diye açıklamalar yapılıyor. Bunlara saygı duyuyoruz ve değerli buluyoruz. Ancak rakamlara mı denize mi bakmamız gerektiği noktasında ben hep denize bakmaktan yanayım. Denize baktığımız zaman bunların yeterli olmadığı ortada. 2024 yılında ileri biyolojik arıtmadan geçirdiğimiz evsel atıkların oranı %51,7. Yani %0,7’lik bir ilerleme sağlamışız; %1 bile değil. Şimdi bu durumda müsilajın yeniden ortaya çıkmasına şaşırmalı mıyız.
Ekimden beri sürekli uyarıyoruz. Hatta “uyarı yorgunu düştük” desek abartmış olmayız. Görüntüler paylaşıyoruz, videolar paylaşıyoruz. Marmara Denizi’nin çevresindeki denize duyarlı bütün vatandaşlarımız, özellikle dalış okullarımız, dalgıçlarımız çektikleri görüntüleri her yerde paylaşıyorlar, bizlere ulaştırıyorlar. Biz de bunları kamuoyuyla paylaşıyoruz. Tüm bunlardan sonra nihayet 25 Aralık’ta bilim kurulu tekrar toplantıya çağrıldı. Bilim insanları bir kez daha yapılması gerekenleri, olması gerekenleri tekrar ettiler, açıkladılar.
Artık açıklama zamanı değil. Artık ne yapacağımızı yeniden, yeniden düşünme zamanı değil. Yapacaklarımız belli. Denizin atık yükünü azaltacağız. Peki nasıl yapmalıyız bunu. Merkezi yönetim, yerel yönetim, özel sektör, sivil toplum kuruluşları ve Marmara Denizi’nin çevresinde yaşayan her bir vatandaşın katkısını alarak iş birliğiyle yapmamız lazım. Sanayi kuruluşlarının atıkları çok az arıtılarak akarsulara deşarj ediliyor. Hatta dereler, akarsular zehir kanalına dönüşmüş durumda. Debi esaslı bir deşarj düzenlemesi yapmak zorundayız. Denetimlerle sanayi kuruluşlarının atık deşarjını derhal önlememiz lazım. Bir sürü atık arıtma tesisimiz var. Düzgün çalışmıyor bunlar. Düzgün çalışır hale getirmemiz gerekiyor. Kim sorumluysa, yetkilisi kimse derhal harekete geçmesi gerekiyor.
Diğer taraftan, ulusal çapta bir kampanya düzenleyerek vatandaşların denize yardımını teşvik etmemiz lazım. Ben bireysel olarak daha az atık çıkararak Marmara Denizi’ne katkı sağlayabilirim. Bir başkası da bunu yapabilir.” dedi.